NİL GÜREL

28 Kasım 2024 Perşembe

Sayın Doç. Dr. Mustafa Sami MENCET hocamızla 1.Uluslararası Medya, Dijital Kültür ve Din Kongresi’nde Sunduğumuz ve Akademik Makaleye dönüştürdüğümüz çalışmamız Journal of Media and Religion Studies Dergisi tarafından kabul edilip yayına alınmıştır. Faydalı olması dileğiyle🙏

https://dergipark.org.tr/tr/pub/mediad/issue/84654/1524716

 

27 Kasım 2024 Çarşamba

https://nilgurel.blogspot.com/2024/11/bilmece-anlaslamamak.html

21 Kasım 2024 Perşembe

                                             DİYANET TAKVİM ARKA YÜZ

 REENKARNASYON NEDİR?

Ruh göçü ya da tenasüh olarak ifade edilen reenkarnasyon; ölen bir kimsenin ruhunun bir başka varlığa geçmesi(hulûl) anlamına gelir. Daha çok Hint coğrafyasında zemin bulan ruh göçü inancına göre, ruh ölümle birlikte yok olmayıp başka bir bedende yaşamaya devam eder. Ruh göçü inancının, Hint kültüründeki ölümsüzlük düşüncesi ve kast sisteminden kaynaklanmaktadır. Ruhun ve ölümden sonraki hayatın mahiyeti, gaybi konulardan olup akıl yürütmeyle bilinemez. Bu tür konularda ancak bir peygamberin haber vermesiyle kesin bir yargıya varılabilir. Kur’an’da ve hadislerde “ruh göçü” ve benzeri bir anlayışı doğrulayan ya da buna işaret eden bir delil yoktur. Aksine Kur’an ölen bir kimsenin dünyaya tekrar geri dönemeyeceği açıkça ifade edilmiştir (bk.Mü’minun, 23\99-100). Bu İtibarla İslam’a göre ruhun başka bir bedene intikali, diğer bir varlıkta yeniden doğması veya bedenlenmesi inancı batıldır.

16 Kasım 2024 Cumartesi

BİZE YANSIYAN BENLİĞİMİZLE BİR NE KADAR BİZİZ?

Benlik; öz varlık, birini kendisi yapan şey, onu diğerlerinden ayıran temel şey, kendilik olarak farklı biçimlerde tanımlanabilen bir kavramdır. Daha genel anlamda ise benlik, özne olarak “ben”in nesne olan “ben” hakkında düşünmesi olarak ifade edilebilir. Benlik, oldukça geniş ve derin bir kavramdır.

Benlik kavramı, kişinin kendi hakkında sahip olduğu imajdır. Benlik kavramının sosyal ve ideal boyutu vardır. Bizim, toplumun görüşlerine göre şekillendirdiğimiz benlik sosyal benliktir. Kişinin ne olmak istediği ile ilgili görüşlerinin karşılığı olan benlik ise ideal benliktir.

Kişinin benliği başkalarının kendini nasıl göründüğü algısı yoluyla etkilenme süreçleri ise ayna benlik olarak ifade edilir. Ayna benlik hem “kişinin kendi hakkındaki görüşlerini” hem de “başkalarının kendisi ile ilgili görüşlerine yönelik algısını” kapsamaktadır.

O halde Amerikalı Sosyolog Charles Horton Cooley’in açıkladığı gibi:

“Ben düşündüğüm kişi değilim,

Ben düşündüğünüz kişi değilim,

Ben düşündüğünüzü düşündüğüm kişiyim.”


Peki başkaları bizi ne kadar iyi tanıyor acaba? Sizi kafalarındaki şema ve önyargılarından veya kültürel değerlerden bağımsız nasıl yargılayabiliyorlar? Bizim neyi neden yaptığımız, geçmişimizi bilmeden, bilinçaltımıza girmeden bizim hakkımızda nasıl değerlendirmeler yapabiliyorlar?

Ya da siz, başkaları benim hakkımda ne düşünüyor acaba sorusuna takılıp bir sorunsal mı oluşturuyorsunuz?

Bu şekilde insan ne kadar mutlu olabilir? Örneğin Allah’ın nezdinde öz benliğini ortaya koymak isteyen bir birey bunun için yaşam şartlarını oluşturmak istese buna engel olabilecek tüm sosyal engellerle mücadele etmesi gerekecektir. Onu anlamayan kişilerin onun hakkında ne düşündüğünü umursamazsa öz benliğini de ortaya koyabilecektir.

Bu durumda sosyal engeller içerisinde benliğimizi nasıl ortaya koyabiliriz? Ya da şöyle de sorabiliriz: “Benliğimizi nasıl koruyabiliriz? Bilinçaltımıza negatif düşünceler empoze eden, yaşam enerjimizi, verimliliğimizi düşüren insanlardan ve medya içeriklerinden uzaklaşmalıyız. Fiziksel olarak bir arada olmak zorundaysak da veya istemeden bazı içeriklere maruz kalıyorsak da duygusal bağı kesmeliyiz. Eve geldiğimizde dinlendirici müzik eşliğinde veya doğa sesleri, ney eşliğinde zihnimizi dinlendirmemiz bize fayda sağlayacaktır. Veya evdeki iş rutinlerimizi dinlendirici müzik eşliğinde yapmak da tazeleyici, yenileyici, stres giderici bir seçenek olacaktır. Bu noktada kişiye özel pek çok seçenek olabilir. İbadetler, dualar da dini vecibe ve ritüel olmasının yanı sıra zihni berraklaştıran dinsel manada adeta insanı nurla dolduran bir seçenektir. Özellikle uyumadan önce zihnimizi boşaltmalıyız. Örneğin uyumadan önce dua etmek, dinlendirici bir müzik dinlemek veya yukarıdan gelen beyaz bir ışığın beynimizi ve tüm vücudumuzu doldurduğunu hayal etmek fayda sağlayacaktır.

Ve negatif insanlarla mücadele etme hususunda insanlara vereceğimiz en güzel cevap onların söylediklerini umursamayıp başarılı olmaktır. Sabır, dua, olumlu düşünme alışkanlığı (olumlama yapma), şükür, inanç ve inancı pekiştiren araçlar (ibadet, zikir, tefekkür v.b.) ve faydalı meşguliyetler (ilim öğrenmek, kitap okumak, yazmak (veya yeteneğimizin olduğu herhangi bir sanatı icra etmek), yetenek geliştirmek, kendini geliştirmek v.b.) bizim güç faktörlerimiz olmalıdır. Ayrıca yaşam amacımıza odaklanmak yüksek bir motivasyonla ilerleyişimizi sağlayacaktır. O halde yaşam amacımızı bulmalıyız.


Unutmayın güç bizim içimizde. Ve bence en büyük huzur yaratıcıya yakın olmakta.

“Bilesiniz ki gönüller ancak Allah’ı zikrederek huzura kavuşur" (Rad Suresi 28.Ayet, kuran.diyanet.gov.tr)

İşte tüm olumsuzluklara karşın oluşturduğumuz bu koruma kalkanı bize zarar veremeyecektir. Benliğimizi en iyi şekilde ortaya koymamızı, korumamızı sağlayacak ve bir nevi “yanlış benlik algısına” (çevremizdeki olumsuz yargıların oluşturduğu yani ayna benliğin çevreden yansıyan kısmının bizde oluşturduğu olumsuz intiba anlamında ortaya koyduğum kavram) sahip olmamızı engelleyecektir.

“Gemiler etrafındaki su yüzünden değil içine giren su yüzünden batarlar. Etrafınızda olanların içinize girmesine ve sizi ağırlaştırmasına izin vermeyin” (Reginald. A Burell/Stay Afloat).

Kaynakça:

https://tr.wikipedia.org/wiki/Benlik

https://www.tolgaakkus.com/2021/05/ayna-benlik/

https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Ra%27d-suresi/1734/27-28-ayet-tefsiri

Not: Yazım Medium Türkiye Yayını tarafından kabul edilip yayına alınmıştır:

https://medium.com/turkiyem/bi̇ze-yansiyan-benli̇ği̇mi̇zle-bi̇z-ne-kadar-bi̇zi̇z-4bf851aa56a9

7 Kasım 2024 Perşembe

 Ama Dostum Bu İmkansız... Mı Acaba? - Bannister Etkisi

1954 yılına kadar insanlar 1 mil (yaklaşık 1.6 km) mesafeyi 4 dakikadan kısa sürede koşmanın insan doğasına aykırı olduğunu düşünüyorlardı. Doktorlar, bilim insanları ve hatta atletler bile bu mesafenin bu kadar kısa sürede tamamlanamayacağına inanıyordu. Hatta, denemeye kalkışmanın tehlikeli olabileceği söylentisi bile vardı. İşte bu noktada sahneye Roger Bannister çıktı.

Bannister, İngiliz bir tıp öğrencisiydi ve "imkansız" kavramını pek umursamıyordu sanki. 6 Mayıs 1954 tarihinde, Oxford’da düzenlenen bir yarışta, bu "imkansızı" başardı. Bannister 1 mili 3 dakika 59 saniyede koşarak insanlığın sınırlarını yeniden tanımladı. Ve işte o gün, sadece bir dünya rekoru kırılmadı, aynı zamanda zihinlerdeki "yapılamaz" algısı da yıkıldı.

İşte bu, Bannister Etkisi olarak bilinir. İmkansız gibi görünen bir şey bir kişi tarafından başarıldıktan sonra, onu izleyen birçok kişinin de başarabilmesi şeklinde tanımlanır. Bannister'ın başarısından sonra birçok atlet, 1 mili 4 dakikanın altında tamamlayabilmeye başladı. Sonraki yıllarda daha kısa sürede koşanlar da oldu, 18 yaşın altında olup tamamlayanlar da. Peki ne değişmişti? Hava mı? Koşu pisti mi? İnsan vücudu mu? Hayır, sadece insanların zihnindeki algı.

Zihnimizdeki Bariyerler

Bannister Etkisi, bize en büyük engelin çoğu zaman fiziksel değil, sadece zihnimizde olduğunu hatırlatıyor. İnsanlar bir şeyin imkansız olduğunu düşündüklerinde, ona ulaşmak için çaba harcamazlar bile. Ama biri o duvarı yıktığında, diğerleri de aynı yoldan geçmeye cesaret eder, ve o duvar hiç orada olmamış gibi geçerler.

Bu sadece sporla da sınırlı değil. Bilimde, iş dünyasında, sanatta da aynı şey geçerli. Bir inovasyonun yapılamaz olduğu düşünülürken, biri bunu başarır ve ardından dünya değişir. İnsanların uçabilmesi ve uçaklar mesela, ya da dokunmatik ekranlar ve akıllı telefonlar. İlk başta hepsi imkansızdı, ama şimdi hayatımızın vazgeçilmezi.

"Ama sihir, sanıldığı kadar basit değildir. Evrensel bazı yasalara uymak zorundadır. Bunlardan biri de ne kadar zor olursa olsun, bir şey bir kez başarıldığında, o şey çok daha kolay hale gelir ve bu nedenle sıkça yapılmaya başlanır. Büyük bir dağ, güçlü adamlar tarafından, birçok başarısız denemeden sonra tırmanılabilir, bundan birkaç yıl sonra büyükanneler, çay molası için o dağa yürüyüş yapıp, sonra da gözlüklerini nereye bıraktıklarına bakmak için geri dönerler."

Terry Pratchett - Maskeli Balo

Uçamayan Uçan Makineler

9 Ekim 1903 tarihinde New York Times gazetesinde "Uçamayan Uçan Makineler (Flying Machines Which Do Not Fly)" başlıklı bir makale yayınlanır. Makaleye göre matematik, mekanik gibi alanlarda bilim insanlarının birlikte çalışması ve bilginin üst üste koyulması ile ancak 1 ila 10 milyon yıl içinde uçan makineler mümkün olabilecekmiş. Yani kısaca uçmanın imkansız olduğu yazılmış. Neyse ki Wright kardeşler gazeteyi okumamış, ya da okuduysa bile hayallerinden vazgeçmemiş olacak ki, sadece 69 gün sonra, 1903 yılı daha bitmeden, 17 Aralık'ta uçabildiler. Ve insanlığın uzaya gitmesine olanak sağlayacak bir fitili ateşlediler.

Şimdi ise uçaklar hayatın olağan bir parçası. Öyle ki, siz bu yazıyı okurken yaklaşık 3 milyon kişi uçuyor. Kim bilir, belki de bu yazıyı uçakta okuyorsunuzdur. Dedik ya uçmak artık hayatın bir parçası. Birkaç ay önce A380 ile uçuşumda koltuk numaram 89 idi, şaka gibi, tam 89uncu sırada, üstelik arkamda birkaç sıra daha vardı. İki katlı uçakta 600'den fazla yolcu, 20 farklı dil konuşabilen 30'dan fazla görevli vardı. 500 tondan daha ağır, 4 milyondan fazla parçanın birleşmesi ile oluşmuş, mühendislik harikası devasa metal kuş, adeta 1903'teki makale ile dalga geçiyordu.

Sizin Görünmez Bariyeriniz ve Bannister Anınız

Bannister Etkisi'ni hayatınıza uygulamak için, sınırların sadece birer algı olduğunu kabul etmek önemlidir. Kendi hayatınızda neyi "imkansız" olarak görüyorsunuz? Belki de o sınır, sadece zihninizin size koyduğu bir bariyerdir. Cesur olun, ilk adımı atın. Kim bilir, belki siz de bir gün bir Bannister olursunuz.

Unutmayın, imkansız sadece bir kelimedir. Onu yıkmak ise bir cesaret meselesi.

Bonus: Tetris'i Kıran 13 Yaşındaki Çocuk

2024 yılı oyun dünyasından ilginç bir haber ile başladı. 13 yaşında ABD'li bir çocuk Tetris oyununu bitiren ilk kişi olmuştu habere göre. Ocak ayında belki siz de gördünüz bu haberi. Benim gibi konuya uzak biriyseniz, eee ne var canım bunda diye düşünüp geçmiş olabilirsiniz. Ben öyle yaptım çünkü. Ta ki uzun zamandır listemde bekleyen bu yazı için biraz araştırma yapmaya başlayıncaya kadar.

Meğer Tetris oyunu ne Bannister'lar çıkarmış, dünya rekorları nasıl da gelişmiş. 13 yaşındaki Willis Gibson'ın (Blue Scuti) başarısı aslında tetris oyunundaki dünya rekorlarının yıllar içinde nasıl kırıldığını, tekniğin, yaratıcılığın, inovasyonun, yılların birikimi ile nasıl geliştiğini ortaya koyuyormuş.

Konuyla ilgili olarak şu Youtube videosunu kesinlikle izlemenizi tavsiye ederim: The History of Tetris World Records. Oyun dünyasında rekor kırmanın inovasyonun bir göstergesi olduğunu ve insan başarısının nasıl bir kolektif çabayla ilerlediğini anlatan, belgesel tadında çekilmiş keyifli bir video. Birazcık uzun (yaklaşık 2 saat), ama bence kesinlikle değer.

 Link: https://21yylideri.com/bannister-etkisi/

                                  YARIN EĞİTİM WEBİNARIM VAR             I HAVE AN EDUCATİONAL WEBINAR TOMORROW Yarın 21.00'da Konya Kar...