NİL GÜREL

23 Nisan 2025 Çarşamba

ÇOCUKLARIN GÜNÜ BUGÜN 23 NİSAN!

Nil Gürel
Türkiye Yayını
·
·

Gökyüzü ne de mavi pırıl pırıl

Çocuklar pek neşeli cıvıl cıvıl

Şelaleler bolca akar şırıl şırıl

Çocukların günü bugün 23 Nisan!

Photo by Senjuti Kundu on Unsplash

Geleceğin bilgiçleri, umutları

İlerinin büyük kurtarıcıları

Karanlık engellerin yıkıcıları

Çocuklar onlar, günleri 23 Nisan!

Photo by Sven Brandsma on Unsplash

Doyasıya eğlenin, gülün, sevinin

Geçmişi düşünüp bugüne şükredin

Geleceği kurup, çalışıp öğrenin

Bugün sizin gününüz 23 Nisan!

Türkiye Yayını

Medium’da Paylaşılan En Kaliteli Türkçe Hikâyeler — “Her Hikâye Okunmayı Hak Edecek Kadar Değerlidir”

Nil Gürel

Akdeniz Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü Tezli Yüksek Lisans ve Süleyman Demirel Üniversitesi Sağlık Yönetimi Yüksek Lisans Mezunu, Araştırmacı, Yazar


Not: Şiirim  Medium Türkiye Yayını'nda yayına alınmıştır. İyi Okumalar.


23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlu olsun!


Link: https://medium.com/turkiyem/%C3%A7ocuklarin-g%C3%BCn%C3%BC-bug%C3%BCn-23-ni%CC%87san-4b4630be471b

Neden Çoğu Korelinin Soyadı Kim, Park veya Lee'dir?

Gökçe Cici

Gökçe Cici - Yaşam Editörü

18.04.2025 - 14:04

Kore dizilerinde ya da haberlerinde sürekli aynı soyadları duymak bir yerden sonra dikkatinizi çekmiş olabilir. Kim, Lee ve Park soyadları o kadar sık kullanılıyor ki sanki başka seçenek yokmuş gibi görünüyor. Bu durum öyle yaygın ki, Güney Kore’de neredeyse her iki kişiden biri bu üç isimden birini taşıyor. 'Tesadüf olamaz bu' diyorsanız çok da haksız sayılmazsınız. Çünkü arkasında hem tarihsel hem kültürel oldukça sağlam nedenler yatıyor.

Kaynak 1Kaynak 2

Her şeyin başlangıcı, krallıklar ve soylular...

Bu soyadlarının bu kadar yaygın olmasının kökeni, Kore tarihinin derinliklerine dayanıyor. Milattan önce 57 yılında kurulan Silla Krallığı’nda “Kim” soyadını taşıyan bir aile kraliyet ailesi olarak başa geçti ve bu hanedan, ülkeyi yaklaşık 700 yıl boyunca yönetti. “Kim” kelimesi aslında “altın” anlamına geliyor ve zamanla bu isim, sadece kraliyet üyeleri tarafından değil, soylu sınıfın büyük bölümü tarafından da kullanılmaya başlandı. 

O dönemlerde soyadına sahip olmak zaten başlı başına ayrıcalıktı ve genellikle sadece aristokratlar soyadı taşırdı. Fakat bu durum yavaş yavaş değişti. Goryeo Hanedanı döneminde krallar, bazı kişilere soyadı vererek onları ödüllendirir hale geldi. Joseon döneminin sonlarına doğru ise halkın büyük bölümü, toplumsal statü kazanmak amacıyla bu prestijli soyadlarını benimsemeye başladı.

Bugün Güney Kore nüfusunun yaklaşık yüzde 45’i bu üç soyadı arasında paylaşılıyor.

Kim’ler yaklaşık 10.7 milyon kişiyle en büyük grubu oluşturuyor ve bu da toplam nüfusun yüzde 21,5’ine denk geliyor. Onları yüzde 14,7 ile Lee’ler (ya da Yi şeklinde de yazılabiliyor) ve yüzde 8,4 ile Park’lar izliyor. 

İlk 10 sıradaki soyadlar bile toplam nüfusun yüzde 64’üne yakınını oluşturuyor. Özellikle Gimhae, Gyeongju, Miryang ve Jeonju gibi şehirler bu soyadların doğduğu yerler olarak öne çıkıyor. Bu kadar çok kişi aynı soyadı taşıyınca doğal olarak şu soru akla geliyor, 'Hepsi birbiriyle akraba mı?'. Cevabını verelim, hayır!

Kore'deki soyadı sistemi, sadece ismi değil, kökeni de içerdiği için farklı bölgelerden gelen Kim’ler aslında farklı soylardan geliyor.

Yine de çok uzun yıllar boyunca aynı soyadı ve aynı bölgeden gelen iki kişinin evlenmesi yasaktı. Bu yasa, 1997 yılında Anayasa Mahkemesi tarafından anayasaya aykırı bulunana kadar geçerliliğini korudu. Artık sadece yakın akrabalar arasında evlilik yasak, farklı klanlardan gelen aynı soyadlı çiftlerin evlenmesine ise bir engel yok. Yani aynı üniversitede tanışıp birbirine aşık olan iki Kim, farklı kökenliyse gönül rahatlığıyla evlenebiliyor.

Kore’de 5.582 farklı soyad bulunuyor ancak bunların büyük kısmı oldukça küçük gruplar. Bu soyadların çoğu ya sadece Korece yazılıyor ya da Çin karakterlerinden türetilmiş.

https://onedio.com/haber/baska-soyadi-mi-yok-korelilerin-soyadlari-neden-genelde-kim-park-ve-lee-dir-1286132

15 Nisan 2025 Salı

BİR DİZİ, BİR MESAJ, BİR DİPLOMASİ ARACI OLARAK: WHEN THE PHONE RINGS

CC%87

6 Nisan 2025 Pazar

Bugün sizlerle Sayın Cumhurbaşkanımız Baş Danışmanı Mehmet Uçum'un Pazar yazısını paylaşmak istiyorum. İşte Sayın Uçum'un derin analizler içeren, milli duyguları yansıttığı, vatanının, milletinin çıkarlarını ön plana koyduğu anlamlı yazısı:

DEMOKRATİK SİYASETİ KORUMAK!

Küresel emperyalizm günümüzde milli devletlere, milli değerlere, doğal aileye ve bireye saldırmakla yetinmiyor, neoliberal yıkıcılığın operasyon araçlarıyla demokratik siyaseti de hedef alıyor.

Demokratik siyasetin, değerlerden ve ortak iyilikten soyutlanarak içi boşaltılıyor. Demokratik kılıf giydirilen bir neoliberal siyaset tarzı, kaosun ve saf kötülüğün aracı haline getiriliyor. Milli devletlerin iç siyasetine zehirli bir siyaset tarzı enjekte ediliyor.

Bugün arsızlık, yüzsüzlük ve hile siyaseti, ahlakın ve etiğin ayaklar altına alınması, yalanın siyasetin anadili olması küresel emperyalizmin milli devletlere ihraç ettiği tahripkar siyasetin özellikleridir. Demokratik görünümlü bu siyaset tarzında ortak değerler ve iyilik amacı yoktur, emperyalist ajandalara hizmet vardır.

Mesela fahiş fiyatlı, sağlığa zararlı, aldatıcı ya da tekelleşmeye dayalı ürünlerin, yine tüketici haklarını, çocuk haklarını ve temel özgürlükleri ihlal ederek üretilen ürünlerin yahut insanlık suçu işleyen devletlerle (örneğin İsrail’in Gazze’deki soykırımı gibi) ilişkili firmaların ürünlerinin boykot edilmesi meşru bir eylemdir ve demokrasi hukukuyla uyumludur.

 Ancak milli ekonomiye zarar vermeyi hedefleyen, gayrimeşru siyasi sonuç elde etmeye çalışan veya firmaları siyaseten taraf tutmaya zorlayan boykotlar meşru ve demokratik değildir, yıkıcı eylemlerdir. Kişileri bu tip eylemlere katılmaya teşvik, tahrik ve zorlama fiilleri ise ceza mevzuatında olan bazı suçları oluşturur ve yaptırıma tabidir.

Bu konuda kimi somut örnekleri son günlerde Türkiye’de yaşıyoruz. Muhalefetin mandacı kesimi ilkin, halen devam eden, milli ve yerli firmaların ürünleri için boykot çağrısı yaptı. Bu arada Türkiye’nin tüm ticaretini hedef alan bir günlük tüketim boykotu da denediler ama sonuç alamadılar. Her iki eylem de normalde meşru ve hukuka uygun demokratik bir eylem olan boykotun emperyalizm ve mandacı işbirlikçileri eliyle bir operasyon aracına dönüştürülmesinin somut kanıtıdır.

Emperyalist bir proje olarak geliştirilen yeni nesil eylemler şu özellikleri taşır:

 Birincisi olağan şartlarda demokratik eylem kabul edilen toplantı, gösteri yürüyüşü, protesto, boykot ve kişilerin bireysel veya kolektif her türlü kendilerini ifade etme imkânlarını meşru hedef ve amaçlardan kopartarak deforme etmek. İkincisi deforme edilmiş demokratik eylem imkânlarını demokrasi hukukunu ihlal eden araçlara dönüştürmek yani kasti olarak hukuk dışı eylemler olmasını sağlamak.

Üçüncüsü bu eylemlerle kaos ortamı oluşturmak, toplumda devlet zaafı ve yönetilemezlik algısını hakim kılmak.

Hukuk ihlaline dayalı yeni nesil eylemlerin başlıcaları ise şunlardır:

- Bir kısım genci kitle gücü olarak kullanmaya çalışan, sembolizmle desteklenen üniversite ve sokak eylemleri ile vandalizm.

- Milli ve yerli firmaları hedef alan siyasi amaçlı ekonomik ve ticari boykot. - Tüketicinin tüm ekonomiyi hedef alan siyasi amaçlı alışveriş boykotu (tüketim boykotu).

 - Genel ekonomik faaliyetin siyasi amaçlı olarak ülke çapında durdurulması.

 Global merkezlerin başka hukuk dışı eylem tarzları geliştireceği de ihtimaldir. Tüm bu yeni nesil emperyalist proje eylemlerin görüntüde hak ve adalet dili olsa da hedef meşru talepler ifade etmek, amaç bir hakka ulaşmak değildir. Hedef sosyal, siyasi ve ekonomik bir kaos çıkarmaktır. Amaç küresel emperyalizme ve neoliberal politikalara hizmet edecek bir yönetimin işbaşına gelmesini sağlamaktır.

Demokratik siyaseti, demokratik görünümlü yıkıcı neoliberal siyaset tarzına karşı korumak bugün milli devletlerin tam bağımsızlık mücadelesinin önemli bir parçası haline gelmiştir. Bu mücadele ancak demokrasi hukukuna sahip çıkılarak ve emperyalist proje olan yıkıcı eylemlere karşı güçlü tedbirler alınarak verilebilir.

Ülkemiz için kaos dileyen dış ve iç hainler bilsin ki Türkiye, emperyalizm ve işbirlikçilerinin her türlü operasyonuna karşı bugün çok daha güçlüdür ve hiçbir emperyalist oyuna asla geçit vermez.

https://x.com/mehmetucum

4 Nisan 2025 Cuma

Ghibli ile Viral Olan ChatGPT, Türk Karikatürlerine Ne Kadar Hâkim? Yapay Zekaya 100 Yıllık Türk Mizahını Çizdirttik!

 

Ghibli tartışmaları küresel çapta alevlenmişken biz rotamızı kendi topraklarımıza çevirdik. Hayao Miyazaki’nin “yapay zeka hayatı anlamaz” itirazı sürerken, biz de kendi kültür kodlarımızla aynı soruyu sorduk: ChatGPT Türk karikatürünü anlayabilir mi?

Geçtiğimiz hafta, OpenAI’ın GPT-4o güncellemesiyle birlikte yapay zekanın görsel üretim becerileri büyük bir sıçrama yaşadı. Kullanıcılar akın akın kişisel fotoğraflarını, ünlü meme’leri, hatta kedilerini bile Studio Ghibli tarzında yeniden yarattılar. Ortaya çıkan sonuçlar o kadar etkileyiciydi ki, sosyal medya bu “Ghiblification” akımına teslim oldu. Ama bununla birlikte, etik sorular da art arda geldi. “Bu tarz kime ait?”, “Yapay zeka, Hayao Miyazaki gibi sanatçıların yıllarca emekle inşa ettiği estetikleri sadece bir prompt’la yeniden üretebilir mi?”, “Peki, bu ‘stil’ bir telif hakkı mıdır yoksa kültürel birikimin bir parçası mı?”

Hatta Japonya’daki Studio Ghibli bu konu hakkında yorum yapmazken, Miyazaki’nin yıllar önce söylediği bir söz yeniden dolaşıma girdi: “Bu teknolojiyle üretilmiş şeyler, yaşamın kendisine bir hakarettir.” İşte tam da bu tartışmalar sürerken, biz WebTekno olarak rotamızı çevirdik: Bu defa, bu muazzam üretim gücünü Japonya yerine Türkiye’ye, anime yerine karikatüre, evrensel stile değil yerli mizah kültürüne yönelttik.

Türk karikatürünün 100 yılını, yapay zekaya sorduk!

Biz de dedik ki: “Haydi bakalım ChatGPT, Türk mizah dergilerinin 100 yıllık tarihini ne kadar özümseyebiliyorsun?” Bir kişiye ait tek bir görseli ChatGPT’ye verdik. Söz konusu görseli yukarıda sizinle paylaştık.

Ve ardından sırayla 1920’lerden başlayarak her on yıl için şu komutu verdik: “Bu kişiyi 1920’lerin (veya 30’ların, 40’ların...) Türk mizah dergileri karikatür gerçekleri doğrultusunda çiz.”

Her görsel üretiminden sonra da ChatGPT’ye bir de şu soruyu yönelttik: “Bu görseli üretirken nasıl bir muhakeme kullandın?” Yapay zekanın cevabı, sadece bir sanat açıklaması değil; bir dönemin sosyopolitik, kültürel ve teknik birikimini analiz eden bir mini tarih dersine dönüştü.

Başlamadan belirtelim:

Bu içerik bizim için sadece “yapay zeka karikatür çizdi” demek değil. Bizce bu deney, 4 ana noktadan hepimizle bağ kuruyor:

Kültürel temsil & otantiklik sınavı:

ChatGPT gerçekten Gırgır’ı, Leman’ı, Markopaşa’yı anlayabilir mi? Uykusuz’daki ironiyi kavrayıp 80’lerdeki çizgisel bastırılmışlığı yansıtabilir mi? Bu proje, yapay zekanın sadece bilgi değil, yerli kültürel hafızayla nasıl empati kurabildiğini test eden bir deneydi. Yani mesele sadece “çizebilmesi” değil; çizer gibi hissedebilmesi.

Dijital nostalji & bireysel bağ:

Her on yıl, bir kuşağın kolektif mizah anlayışına dokunuyor. Bu yüzden bu proje sadece çizgi tarihini değil, kişisel hatıraları da tetikleyen bir nostalji makinesi gibi çalıştı. 90’lar Leman’ında büyüyen biri, yapay zekanın o döneme ait üslubu yakaladığını hissederse, bu yalnızca teknik bir başarı değil, duygusal bir eşleşme anlamına gelir.

Yapay zeka estetiği & etik:

Dünya Ghibli-style AI görsellerin telif, ilham ve taklit sınırlarını tartışırken, biz yerli bağlamda etik bir sorgulamaya yöneldik: Bu teknoloji, başkasının mirasını yeniden üretirken sınırı nerede çizer? Ghibli’de yaşanan etik karmaşanın, bizim yerli ikonlarımızla yaşanma potansiyeli yok mu?

Yerelleştirilmiş üretim & kültür aktarımı:

Bu deney yalnızca geçmişi hatırlatmadı, aynı zamanda kültürel mirasın dijital çağda nasıl devralınabileceğine dair bir ön izleme sundu. Yani sorumuz şu: Yeni nesil yapay zeka araçları, geçmiş kuşakların mizahını geleceğe taşıyabilir mi? Ve bu sorunun cevabı, sadece teknolojiyle değil, kültürel sorumlulukla da verilmeli.

Ve şimdi: 1920’lerden günümüze yapay zeka destekli Türk karikatürünün zaman yolculuğu

1920’ler – Cumhuriyet doğarken karikatür de yön değiştiriyor

 

Ne görüyoruz?

Sepya tonlarında, elde yapılmış gibi görünen çizgiler. Gür ve yukarıya kıvrılan “zülüflü” bıyık yapısı, Osmanlı’nın son dönemlerinin kentli erkeğini çağrıştırıyor. Karakter ciddi ama alaycı. Arka fon yok. Mizahın kendisi değil, bir şeyleri ima eden yüz ifadesi konuşuyor.

ChatGPT ne diyor?

“1920’lerin karikatürleri mesaj taşırdı, komiklikten çok öğreticilik amaçlardı. Bu görseldeki figür bir birey değil, toplumsal geçişin vücut bulmuş hâli.”

Zihin arkası:

“Karagöz” ve “Akbaba” gibi dönemin mizah yayınlarında kullanılan abartılı yüz hatları, kalın çizgiler ve alaycı ifade biçimleri, fon kullanılmayan sade ama sembolik çizgiler, karakterin sadece yüzünü değil ideolojik mesajını da taşımakta.

1930’lar – Mizah, yeni cumhuriyetin hizmetinde

Ne görüyoruz?

Yüz mimikleri biraz daha yumuşak, ama hâlâ abartıdan uzak. Çizgiler net, sade. Giyimde Batılılaşma var: ceket düzgün, yüz modern. Arka plandaki doğa simgesel olmaktan öteye geçmiyor.

ChatGPT ne diyor?

“1930’lar mizahı halkı eğitmek için kullanıldı. Karikatürler bireyden çok ‘örnek vatandaş’ yaratma amacı güdüyordu. Bu yüzden karakterim ciddi ama meraklı.”

Zihin arkası:

Bu dönemde ChatGPT, Ali Ulvi Ersoy ve Sedat Simavi gibi isimlerin ideolojik tavırla sadeleşmiş karikatür çizgisinden ilham aldı. Görsel mesajın önüne geçmeyen çizim dili, o dönemin temel koduydu.

1940’lar – Karikatür, savaş gölgesinde ironiyle konuşuyor

Ne görüyoruz?

Gravür gibi taramalı çizgiler, yoğun gölgeleme. Karakter yorgun ama gözleri açık. Mizahın kendisi göz kırpmıyor ama içerdiği ironi göz kırpıyor.

ChatGPT ne diyor?

“Bu dönemin karikatürleri net çizgiyle değil, sezdirmeyle konuşur. Mizahçılar risk almaz ama zeka parlatırdı. Yüz ifadesindeki yorgunluk, dönemin ruhu.”

Zihin arkası:

Aziz Nesin’in yazılı mizahıyla birleşen Turhan Selçuk’un daha sonra şekillenecek “ifade ile sembol anlatımı” bu dönemde filizlenmişti. ChatGPT, bu hissi yakalamak için “çizgisel değil, anlam odaklı” üretim yaptı.

1950’ler – Mizah, bürokratlaşmış vatandaşı gösteriyor

Ne görüyoruz?

Daha simetrik bir yüz, sade fon. Giyimde bir devlet ciddiyeti var. Figür hem sıradan hem de dikkatli. Sanki “resmî mizah” yapılmış gibi.

ChatGPT ne diyor?

“1950’ler karikatürlerinde birey, sistemin içindedir. Mizah, devleti değil vatandaşın ‘yanlışlarını’ düzeltmek ister. Bu yüzden karakterim biraz dikkatli, biraz utangaç.”

Zihin arkası:

Bu dönemin en sembol figürü yine Ramiz Gökçe olurken, mizah daha çok halkı eğitme ve yönlendirme misyonunu üstlenmişti. ChatGPT’nin karakterindeki yüz çizgileri bu ideolojik kontrollülüğe işaret ediyor. Aynı zamanda Akbaba gibi dergilerdeki “tipik yurttaş” çizgisi de etkili olmuş.

1960’lar – Sessiz mizahın gücü: Tarama ucuyla direniş

Ne görüyoruz?

Simsiyah konturlar, sade figürler, konuşma balonundan çok bakışlarla anlatım. Giyimde mütevazı ama “şehirli” bir hava var. Karakter düşünceli ama karikatürün mizahı gözlerinde.

ChatGPT ne diyor?

“1960’ların karikatüristleri çok şey söylemek istiyordu ama kısıtlı teknikle ve sansürle. Bu yüzden karakter sade ama bakışları güçlü. Mizah ses değil, çizgiyle geliyor.”

Zihin arkası:

ChatGPT burada özellikle Turhan Selçuk’un “Abdülcanbaz” çizgisine, sadeliğin içinde derin anlam katabilen çizim gücüne yaslandı. Bu dönemde söylenemeyenler, çizimin içine gizleniyordu. Göz teması, bu yılların “karikatür edebi” anlatısını sırtladı.

1970’ler – Gırgır’ın gövde gösterisi: Halkın sesi, tiplemenin gücü

Ne görüyoruz?

Karakter artık karikatürün içinde bir figür değil, neredeyse bir protesto afişinin yüzü. Giyim tarzı sade ama anlamlı. Arka plan artık sadece doğa değil, bir durumun göstergesi.

ChatGPT ne diyor?

“Gırgır mizahı halkın kendini görmesiydi. Karakterimi memurlaştırdım, gözlerini dertli tuttum. 70’ler karikatüründe kimse kahkaha atmaz, ama herkes bir şey anlatır.”

Zihin arkası:

ChatGPT bu dönemde Oğuz Aral’ın öncülüğünde doğan Gırgır ekolünden beslendi. Latif Demirci, Mustafa (Mim) Uykusuz, Tan Oral gibi çizerlerin kamusal eleştiriyi tipleştirme becerisi, karakterin kostümünden mimiklerine kadar şekil verdi. Gırgır’ın başarısı, mizahın “kendi halinde yurttaş”a dönüşmesiyle doğmuştu. GPT bunu doğru okudu.

1980’ler – Sıkıyönetimde karikatür: İroninin gölgesinde çizilen adam

Ne görüyoruz?

Daha karanlık tonlar, daha çizgi filmimsi detaylar. Karakter susuyor ama gözleri bir şey söylüyor. Giyimde toplumsal sınıf sinyalleri net. Mizah, doğrudan değil dolaylı ve çok katmanlı.

ChatGPT ne diyor?

“1980’lerde karikatür sistemle çatışamaz ama sistemi resmederek eleştirir. Karakterim sessiz bir çığlık gibi. Çizgiler net, ama duygu bastırılmış.”

Zihin arkası:

Darbenin yarattığı otosansür ikliminde çizilen karikatürler, özellikle Engin Ergönültaş ve Behiç Pek gibi çizerlerin eserlerinde “gülümseyen çaresizlik”le yankı buldu. ChatGPT, karakteri “bağırmayan ama sustuğu şey belli” şekilde konumlandırdı. İfade edilmemiş duygunun ifadesi, bu dönemin karikatür koduydu.

1990’lar – Asi mizahın doğuşu: L-Manyak’ta Punk ruhu

Ne görüyoruz?

Saçlar dağınık, sakal sık taralı, kalın göz kapakları görev başında. Çizgi bozuk ama bilinçli. Kompozisyon daha dağınık ama karakterin mizahı çok daha net: “Dünya saçma ama ben de az değilim!”

ChatGPT ne diyor?

“Bu dönemde karikatür serserileşti. Mizahçı artık protest değil, anarşist. Karakteri salaşlaştırdım, boş boş baktırdım ama içinde bir dünya laf var.”

Zihin arkası:

Bahadır Baruter, Bülent Üstün, Memo Tembelçizer, Galip Tekin gibi isimlerin “serseri evreni” ChatGPT için bu dönemin referans atlasıydı. Mizah artık sistemle değil, kendi kafasıyla didişiyordu. ChatGPT, karakteri çizer gibi değil, karakterin iç sesi gibi kurdu.

2000’ler – Penguen çağı: Kaybeden kahramanlar devri

Ne görüyoruz?

Karakter artık serseri değil daha sempatik. Arka plan çok daha sade. Karikatür artık karakterin zihnine dönüşüyor, bir nevi “susayım da gözlerim konuşsun” durumu. Bakış adeta patlamak üzere olan bir bomba hissiyatı veriyor.

ChatGPT ne diyor?

“2000’ler karikatürü, mizahı dış dünyadan iç dünyaya taşıdı. Artık şaka sistemle değil, ‘kendimizle’. Karakterim bir loser ama cool. Tebessüm ediyor ama neden tebessüm ettiğini bilmiyor.”

Zihin arkası:

Selçuk Erdem, Erdil Yaşaroğlu, Yiğit Özgür gibi isimlerin karakter temelli, yalnız ama farkında bireyleri, bu dönemin çizgisel mirasını oluşturdu. ChatGPT’nin ifadesi sade ama hedefi büyük: Melankoliyi komediye, dağınıklığı estetiğe çeviren bir görsel üretmek. Karakter artık sistem eleştirmez, sadece kendini tiye alır.

2010’lar – Uykusuz son dönem estetiği: Sessiz mizah, görsel kaos ve varoluşsal gülümsemeler

Ne görüyoruz?

Yüzde hafif bir tebessüm var ama bu tebessüm mutluluğun değil, “olan bitenin farkındayım ama yapacak bir şey yok” hissinin izdüşümü. Arka plan sıradan bir mahalle gibi ama detaylara bakınca sıradanlık bozuluyor: Görselde “ilk bakışta” anlaşılmayan ama keşfedildikçe zihin açan detaylar var. Her şey bir düzen içinde ama hiçbir şey yerli yerinde değil.

ChatGPT ne diyor?

“2010’larda mizah daha bireysel, daha depresif. Karakterim konuşmuyor ama ‘bir şeyler yolunda değil’ diyor. Mizah sadece balonda değil, kağıdın her yerinde saklı.”

Zihin arkası:

Bu kare adeta 2010’lar Türkiye’sinde şekillenmiş karikatür dünyasının bir mikrokozmosu. Uykusuz kuşağı, mizahı artık sadece espriyle değil, atmosferle de kuruyordu. Cem Dinlenmiş’in detaycı, gözlemci ve ince ince işlenmiş evrenleri ile Ersin Karabulut’un içe dönük, kırılgan ve ironik karakter evreni birleşerek bir tür "sessiz çığlık" üretti.

2020’ler – Dijital mizah, analog duygu: Instagram estetiğiyle karikatür

Ne görüyoruz?

Artık her şey pürüzsüz: Konturlar temiz, renkler pastel, poz selfie. Ama yine de gözlerde bir “boşluk”. Mizah sadece ironi değil, estetik bir ruh hâli.

ChatGPT ne diyor?

“2020’ler karikatüründe birey kendini hem ciddiye alıyor hem de kendine gülüyor. Karakteri sosyal medya kafasında tuttum. Her şey güzel ama içi boş.”

Zihin arkası:

Karakter artık bir dergi figürü değil, Instagram carousel’inde gezinirken göreceğiniz bir “melankolik karikatür influencer” gibi. Yapay zeka bu dönemi 90’ların veya 2000’lerin mirasını taşıyan estetik unsurlarla sentezliyor. Orijinal fotoğrafın bir selfie olduğunu da unutmuyor. Minimalist çizgiler, pastel arka planlar ve gülümseyen depresyon bu estetiğin anahtarları. Burada çizgisel gelenek değil, dijital duygusallık konuşuyor.

Son söz: Gırgır'ı ve Penguen’i anlayan yapay zeka, geleceği de anlar mı?

Bu çalışma hem dijital bir sanat deneyi hem de kültürel bir turnusol kâğıdıydı. ChatGPT, Türk mizah tarihinin ruhunu tam olarak yakalayabildi mi? Yoksa hâlâ bir şeyler eksik mi? Karar sizin. Ama bir şey kesin: Bu projeyle yapay zekaya sadece bir yüz çizdirmedik, 100 yıllık bir kültürü anlattırdık.

Haberi aşağıdaki linkten çizilen resimleri de inceleyerek okuyabilirsiniz:

Kaynak:

https://www.webtekno.com/turk-karikatur-tarihi-yapay-zeka-h157547.html

                                  YARIN EĞİTİM WEBİNARIM VAR             I HAVE AN EDUCATİONAL WEBINAR TOMORROW Yarın 21.00'da Konya Kar...