NİL GÜREL

26 Aralık 2022 Pazartesi

İNANCIN TEMELİNDE ÖRTÜLÜ ÖRÜNTÜ ÖĞRENMESİ ROL OYNUYOR OLABİLİR Mİ?


Georgetown Üniversitesi'ndeki sinirbilimciler, örtük öğrenme türü olan örtülü örüntü öğrenmesi yoluyla karmaşık kalıpları bilinçsizce tahmin edebilen bireylerin, evrende olayların nedenlerini yaratan, örüntülerin kaynağı olan bir yaratıcı olduğuna dair daha güçlü inançlara sahip olduklarını ortaya koydular.

Araştırma sonuçlarını analiz etmeden önce örtük öğrenmenin ne olduğuna bakalım ne dersiniz? Örtük öğrenme diğer ifadeyle gizli öğrenme, hiçbir niyet, kasıt olmadan kendiliğinden yani bilinçsizce gelişen bir öğrenme şeklidir. Öğrenme farkına varmadan gerçekleşir. Örneğin siz tabletinizde oyun oynarken o esnada açık olan televizyondaki müzik programında şarkı sözlerini ezberleyebilirsiniz. Başka bir örnek de melodisini sevdiğimiz bir parçanın sözlerini farkına varmadan mırıldar hale gelmemizdir.

Örtük öğrenmenin önemini ortaya koyan psikolog E.C.Tolman(1886-1959), organizmaya pekiştireç vermeden ve dikkati başka şeye odaklı iken bile bir şeyler öğretilebileceğini keşfetmiştir. Böylece Tolman, bilindik formal öğrenme yöntemlerinin dışına çıkarak öğrenmeye yeni ve farklı bir bakış açısı getirmiştir.

Örtük öğrenmede, öğrenirken özel bir çaba sarfetmemiz veya beynimizin yorulmasına gerek yoktur. O yüzdendir ki örtük öğrenme; “bilinç altı öğrenme” veya “bilinç dışı öğrenme” şeklinde de adlandırılabilmektedir (Kolukısa ve Kulamshaeva, 2015).

Bunun yanı sıra örtük öğrenme, doğal ortamda belli bir amaca ve plana bağlı kalmaksızın gelişi güzel yaşanan öğrenme olan “algın öğrenme”nin de bir parçasıdır (Noy, James ve Bedley 2016’dan aktaran Ünal 2017).

Ayrıca örtük öğrenme, kişinin psikolojik özelliklerinden bağımsız değildir.  Örneğin; sosyal medyanın dini bilgi edinme aracı olarak kullanılması örtük öğrenmenin bir yansımasıdır. Bu öğrenme türünde bireyler, algıda seçicilik veya dikkat dağılması gibi nedenlerle bazı bilgileri farkına varmadan öğrenirler. Birey, ancak ihtiyacı olduğunda bu bilginin farkında olur. Kullanıcılar, sosyal medyayı bu bilgileri öğrenmek için kullanmazlar ne var ki sosyal medyada karşılaştıklarında farkına varmadan öğrenirler. Bu bağlamda sosyal medya farkına varmadan bilgilerin öğrenilmesinde bir “yan üründür”(Gül, 2021).

Araştırmaya dönecek olursak, Georgetown Üniversitesi'ndeki sinirbilimcilerin Nature Communications dergisinde bildirilen araştırmaları(2020), dini inancı araştırmak için örtülü örüntü öğrenmesini kullanan ilk araştırmadır. Çalışma, biri ABD'de diğeri Afganistan'da olmak üzere iki farklı kültürel ve dini grubu kapsıyordu.

Ayrıntılara geçmeden “örtülü örüntü öğrenmesini” de kısaca açıklamak yerinde olacaktır. Örtük öğrenmenin bir çeşidi olan örtülü örüntü öğrenmesi; eğer bilinçsiz bir şekilde öğrendiğiniz şey, doğada veya etrafınızda var olan örüntülerse (mesela kendisini tekrar eden dizeler, düzen v.s.), buna örtülü örüntü öğrenmesi adı verilmektedir.

Amaç, örtülü örüntü öğrenmesinin bir inanca sahip olmada etkili olup olmadığını ve eğer öyleyse, bu bağlantının farklı inançlar ve kültürler arasında geçerli olup olmadığını test etmekti. Araştırmacılar aslında örtülü örüntü öğrenmesinin çeşitli dinleri anlamak için bir anahtar sunduğunu keşfettiler.

Georgetown'da Psikoloji ve Disiplinler Arası  Bölümü'nde doçent olan araştırmanın kıdemli araştırmacısı ve Georgetown İlişkisel Biliş Laboratuvarı yöneticisi Adam Green(2020) "Düzen yaratmak için dünyaya müdahale eden bir yaratıcı veya yaratıcılara inanç, küresel dinlerin temel bir unsurudur" demiştir.

 Ayrıca Green, çalışmanın, bir yaratıcının var olup olmadığı ile ilgili bir çalışma değil, beyinlerin neden ve nasıl bir yaratıcıya inanmaya başladıklarını ortaya koymaya yönelik bir çalışma olduğunu vurgulamıştır. Hipotezlerinin, beyinleri çevrelerindeki bilinçaltı kalıpları ayırt etmede iyi olan insanların bu kalıpları daha yüksek bir gücün eline atfedebildikleri olduğunu da sözlerine eklemiştir. "Çocukluk ve yetişkinlik arasında yaşananlar gerçekten ilginç bir gözlemdi" diye açıklamıştır. Veriler; çocuklar, bilinçsiz bir şekilde çevredeki kalıpları fark ediyorlarsa, inançlarının dindar olmayan bir evde olsalar bile büyüdükçe artma olasılığının daha yüksek olduğunu göstermektedir. Aynı şekilde, bilinçsiz olarak etraflarındaki kalıpları anlamıyorlarsa, inançlarının, büyüdükçe dindar bir evde bile olsalar azaldığını ortaya koymuştur.

Çalışmada, örtülü örüntü öğrenmesini ölçmek için iyi yapılandırılmış bir bilişsel test kullanılmıştır. Araştırma kapsamında katılımcılar, bir bilgisayar ekranında bir dizi nokta belirip kaybolurken izlediler. Her nokta için bir düğmeye bastılar. Noktalar hızlı bir şekilde hareket etti, ancak bazı katılımcılar - en güçlü örtük öğrenme yeteneğine sahip olanlar - dizide gizli kalıpları bilinçaltında öğrenmeye başladı ve hatta o nokta gerçekten görünmeden önce bir sonraki nokta için doğru düğmeye basmaya başladı. Bununla birlikte, en iyi örtük öğrenenler bile noktaların kalıplar oluşturduğunu bilmiyorlardı, bu da öğrenmenin bilinçsiz bir düzeyde gerçekleştiğini gösteriyordu.

Çalışmanın ABD ayağına Washington DC'den 199 katılımcıdan oluşan ağırlıklı olarak Hristiyan bir grup katıldı. Çalışmanın Afganistan ayağı ise, Kabil'deki 149 Müslüman katılımcıyı kaydetti. Çalışmanın başyazarı, Green'in Georgetown'daki laboratuvarında ve Pennsylvania Üniversitesi'nden doktora sonrası araştırmacı olan Adam Weinberger idi. Ortak yazarlar Zachery Warren ve Fathali Moghaddam, Kabil'de veri toplayan yerel Afgan araştırmacılardan oluşan bir ekibi yönetti.

Warren(2020) "Bu çalışmanın benim için ve ayrıca Afgan araştırma ekibi için en ilginç yönü, bilişsel süreçlerdeki kalıpları ve bu iki kültürde pekiştirilen inançları görmekti," diyor. Warren, "Afganlar ve Amerikalılar, en azından dini inançta yer alan ve çevremizdeki dünyayı anlamlandıran belirli bilişsel süreçlerde farklı olmaktan çok benzer olabilirler. Birinin inancından bağımsız olarak, bulgular inancın doğasına dair heyecan verici içgörüler ortaya koyuyor" diyor.

Green(2020) "Örtülü örüntü öğrenmesine daha yatkın bir beyin,  kendisini dünyanın neresinde veya hangi dini bağlamda bulursa bulsun, bir yaratıcıya inanmaya daha meyilli olmaktadır," demiştir ancak daha fazla araştırmanın gerekli olduğunu da sözlerine eklemiştir.

Green(2020) gelişmeyi, "bu kanıt, farklı inançlara sahip insanlar arasında temel düzeyde biraz olsun nöro-bilişsel ortak zemin sağlayabilir" şeklinde değerlendirerek iyimser bir bakış açısı ortaya koymuştur.

Sonuç olarak, niye bazı insanların bir yaratıcıya inanmadığını araştırırken ya da farklılaşan iman derecelerini analiz ederken yani inancın bilimsel temellerini analiz ederken inancın sadece kültürel ve toplumsal bağlamını hesaba katmanın yeterli olmadığını, bireylerin öğrenme biçimlerini de göz önünde bulundurmanın analize fayda sağlayacağını hatırda tutmak gerekiyor.

Kaynakça:

Gül, E.R., Sosyal Medyada Paylaşılan Hadislerin Dini Yaşantıya Etkisi: Balıkesir Üniversitesi Öğrencileri Örneği, Medya ve Din Araştırmaları Dergisi, 4(2), s.301-315, 2021

Kolukısa A.A.&Kulamshaeva B., Yabancı Dil Öğretiminde Örtük Öğrenim Yönteminin Okuma Parçalarına Uyarlanması, Uluslararası Beşeri Bilimler ve Eğitim Dergisi, Cilt 1, Sayı 2, s.168-181, 2015

Ünal, F., Adıyaman A., Algın Öğrenme, International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish , Volume 12\4, p.531-552, 2017

https://www.sciencedaily.com/releases/2020/09/200909085942.htm , 2020

Not: Yazım bilgiustam.com da yayına alındı.

Link: https://www.bilgiustam.com/inancin-temelinde-ortulu-oruntu-ogrenmesi-rol-oynuyor-olabilir-mi/

24 Aralık 2022 Cumartesi

BİR KALEM TUTMA TEKNİĞİ: SASSOON TEKNİĞİ

Kalemle çizim tekniklerini araştırırken fark ettiğim bir yazıyı ve bu vesileyle yeni öğrendiğim bir yazma tekniği olan sassoon tekniğini sizinle paylaşmak istiyorum. Bu bağlamda konuyu anlatan yazıyı olduğu gibi sizlerle paylaşıyorum:


İlk kez sol eliyle yazı yazan birini gördüğümde çok şaşırmıştım. Bunda çocuk olmamın da etkisi vardı kuşkusuz. Fakat benim için çok daha tuhaf olan şey solak sınıf arkadaşımın kalemi tutma biçimiydi. Arkadaşımı yazı yazarken dikkatlice inceliyordum, parmaklarını tuhaf bir şekilde büküyordu. Ben de bir süre ona özendim ama olmadı. 

Çocukluğumda bana öğretilen geleneksel kalem tutma biçimini halen koruyorum ancak günün birinde rapido da denilen teknik bir kalem ile (Faber-Castell TG1-S) ile yazı yazmaya heves edince kalemi bildiğim şekilde tutamayacağımı gördüm. Dikey bir şekilde yazmak gerekiyordu, bir süre sonra buna alıştım. 




Sonra değişik yazma stillerini öğrendim ama bence en güzeli, kalemi işaret ile orta parmak arasına alıp yandan da başparmakla desteklenen Sassoon tekniği. 

El yazısı uzmanı Rosemary Sassoon adında bir İngiliz bu konuya epeyce kafa yormuş ve sonunda kalem tutmanın kitabını bile yazmış. 

Kendisi bu tutuşun hem el yazısının gelişimi açısından hem de el sağlığımız için en uygun yöntem olduğunu söylüyor.

Sassoon yazım tekniği giderek yayılıyor, şarkıcı Taylor Swift de kalemi bu şekilde tutanlardan biri.


Not: Kendim bu tekniği denedim. Oldukça rahat yazılıyor. Yazı da çirkinleşmiyor. Alışması da zor değil bence. Siz de deneyin bakalım. Herkes için aynı olur mu bilemiyorum ama güzel bir tekniğe benziyor. Bana güzel geldi.

19 Aralık 2022 Pazartesi

Piyasalar Enerji Kriziyle Sarsılırken 2022’de KömürTüketiminde Rekor Bekleniyor

IEA’nın yeni raporuna göre küresel kömür talebindeki %1,2’lik artış, Paris Anlaşması’nın küresel sıcaklık artışını 1,5 derece ile sınırlama hedefiyle uyumlu değil. Bunun yanı sıra Avrupa’da kömür kullanımın geçici olması, ileriki yıllarda gelişmiş ekonomik talebin düşmesi beklenirken, gelişmekte olan Asya’da güçlü kalması öngörülüyor.

Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) Kömür 2022 isimli yeni raporuna göre, küresel kömür talebi 2022 yılında çok az bir artış gösterecek, ancak bu artış enerji krizinin ortasında tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaşmasına yetecek. Rapor, temiz enerjiye geçişi hızlandırmak için daha güçlü çabalar gösterilmediği takdirde, dünya kömür tüketiminin önümüzdeki yıllarda da benzer seviyelerde kalacağını öngörüyor.

IEA’nın sektörle ilgili en son yıllık piyasa raporu olan Kömür 2022’ye göre, küresel kömür kullanımı 2022 yılında %1,2 oranında artarak ilk kez tek bir yılda 8 milyar tonu aşacak ve 2013 yılında kırılan bir önceki rekoru gölgede bırakacak. Rapor, mevcut piyasa eğilimlerine dayanarak, gelişmiş pazarlardaki düşüşlerin gelişmekte olan Asya ekonomilerindeki güçlü taleple dengelenmesiyle kömür tüketiminin 2025 yılına kadar bu seviyede sabit kalacağını tahmin ediyor. Bu da kömürün küresel enerji sisteminin açık ara en büyük karbondioksit emisyon kaynağı olmaya devam edeceği anlamına geliyor.

Kömür piyasaları o zamandan bu yana bir dizi çelişkili güç tarafından sarsılmış olsa da, 2022’de beklenen kömür talebi, IEA’nın bir yıl önce Kömür 2021’de yayımladığı tahmine çok yakın. Küresel enerji krizinin ortasında yükselen doğalgaz fiyatları, elektrik üretiminde kömüre olan bağımlılığın artmasına neden oldu, ancak yavaşlayan ekonomik büyüme aynı zamanda elektrik talebini ve sanayi üretimini de azalttı ve yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretimi yeni bir rekora yükseldi. Dünyanın en büyük kömür tüketicisi olan Çin’de, sıkı COVID-19 kısıtlamaları talebi yavaşlatsa da, sıcak hava dalgası ve kuraklık yaz boyunca kömürden elektrik üretimini artırdı.

Uluslararası kömür piyasası 2022 yılında da sıkışıklığını korudu ve elektrik üretimi için kömür talebi yeni bir rekor kırmaya hazırlanıyor. Kömür fiyatları Mart ve Haziran aylarında daha önce görülmemiş seviyelere yükseldi ve küresel enerji krizinin neden olduğu zorluklar, özellikle de doğalgaz fiyatlarındaki artışlar ve önemli bir uluslararası tedarikçi olan Avustralya’daki olumsuz hava koşulları nedeniyle daha da yükseldi. Rusya’nın doğalgaz akışını keskin bir şekilde azaltmasından büyük ölçüde etkilenen Avrupa, kömür tüketimini üst üste ikinci yıl artırma yolunda ilerliyor. Ancak 2025 yılına kadar Avrupa kömür talebinin 2020 seviyelerinin altına düşmesi bekleniyor.

Dünyanın en büyük üç kömür üreticisi olan Çin, Hindistan ve Endonezya 2022 yılında üretim rekorları kıracak. Ancak rapor, yüksek fiyatlara ve kömür için rahat marjlara rağmen üreticilerin ihracata yönelik kömür projelerine yatırımlarının arttığına dair bir işaret yok. Bu durum, yatırımcılar ve madencilik şirketleri arasında kömürün orta ve uzun vadeli beklentilerine ilişkin ihtiyatı yansıtıyor.

IEA’nın Enerji Piyasaları ve Güvenlik Direktörü Keisuke Sadamori, dünyada fosil yakıt kullanımının zirveye yaklaştığını ve henüz bu noktada olmasak da kömürün ilk düşüşe geçecek fosil yakıt olduğunu vurgularken “Kömür talebi inatçı ve muhtemelen bu yıl tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaşarak küresel emisyonları artıracak. Aynı zamanda, bugün yaşanan krizin yenilenebilir enerji kaynaklarının, enerji verimliliğinin ve ısı pompalarının yaygınlaşmasını hızlandırdığına dair pek çok işaret var ve bu durum önümüzdeki yıllarda kömür talebini azaltacaktır. Hükümet politikaları, ileriye dönük güvenli ve sürdürülebilir bir yolun sağlanmasında kilit rol oynayacaktır” dedi.

Yenilenebilir enerji kaynaklarının elektrik üretiminde kömürün yerini giderek daha fazla alması nedeniyle önümüzdeki yıllarda gelişmiş ekonomilerde kömür talebinin düşeceği tahmin ediliyor. Bununla birlikte, Asya’daki yükselen ve gelişmekte olan ekonomiler, daha fazla yenilenebilir enerji kaynağı ekleseler bile, ekonomik büyümelerine yardımcı olmak için kömür kullanımını artırmaya hazırlanıyor. Dünyanın en büyük kömür tüketicisi olan Çin’deki gelişmeler önümüzdeki yıllarda küresel kömür talebi üzerinde en büyük etkiye sahip olacaktır, ancak Hindistan da önemli olacaktır.

IEA’nın 15 Kasım’da yayımlanan Net Sıfıra Geçişte Kömür özel raporu, bir yandan enerji güvenliği ve ekonomik büyümeyi desteklerken diğer yandan da küresel kömür emisyonlarını uluslararası iklim hedeflerini karşılayacak kadar hızlı bir şekilde düşürmek ve ilgili değişikliklerin sosyal ve istihdam sonuçlarını ele almak için nelerin gerekli olduğuna dair bugüne kadarki en kapsamlı analizi sunuyor.

https://www.iklimhaber.org/piyasalar-enerji-kriziyle-sarsilirken-2022de-komur-tuketiminde-rekor-bekleniyor/

6 Aralık 2022 Salı

 Academia.edu.tr’de davet edildiğim akademik bir tartışma üzerine kısa analizim, yorumum:

Gelen davet linki:

Hi Uzm.Nil. You’ve been invited to join the discussion of Hatice KOÇ KANCA's paper “KURUM BAKIMI ALTINDAKİ ÇOCUKLARA YÖNELİK DİN HİZMETLERİ - UYGULAMALAR - YÖNTEM VE ÖNERİLER RELIGIOUS SERVICES FOR CHILDREN UNDER INSTITUTIONAL CARE: PRACTICES, METHODS, AND RECOMMENDATIONS

Kısa Analizim:

Emeğinize sağlık. Çok güzel bir çalışma olmuş. Kurum bakımı altında çocuklara verilen din hizmetleri noktasında eksiklikleri tespit edip çözüm önerileri sunmanız çok anlamlı olmuş. Ayrıca din hizmeti veren personellerin sorunlarını ve onların bakışından din eğitimindeki sorunları tespit etmeniz hem onların görüşleri hem de kendi perspektifinizle sorunlara çözüm bulmanız çok faydalı olmuş.

Çalışmanızdaki en önemli konulardan biri eğitimin hurafelerden arınıp sahih kaynaklara dayalı bir eğitim olması. Daha fazla sahih kaynaklara yer verilmesi en önemli hususlardan biri. Diğer önemli tespitlerden biri de din eğitimi veren eğitimcilerin çocuklara yaklaşımının dengeli ve empatik iletişime dayalı olması. Kurum bakımı altındaki çocukların geçmişinde geçirmiş olabileceği travmaları düşünerek tabiri caizse hassas olan bu çocuklara personelin dikkatle ve empatik iletişimle yaklaşması gerektiğinin altının çizilmesi önemli bir husustur. Bir de eğitim veren personele de psikolojik destek sağlanması gerektiğini vurgulamanız da çok anlamlı olmuş.

Ayrıca çalışma devam niteliğinde veya daha ileri araştırmalar noktasında çocuk taleplerine de yer verilmesi yani çocuk taleplerinin de yer aldığı ayrı bir çalışmanın da eklenmesiyle detaylandırılırsa faydalı analizlerin ortaya çıkmasını sağlayacaktır.

Çalışmanız, din eğitimi ve din psikolojisi bağlamında alandaki eksikliğe ışık tutmakta ileri araştırmalara da kaynaklık etmektedir. Tebrik eder başarılarınızın devamını dilerim.

https://www.academia.edu/s/48424ecf5f?source=ai_email

2 Aralık 2022 Cuma

İletişim savaşlarının nedeni belki de düşünce şeklinizdir

Yaşadığınız olaylara karşı bakış açınızı rasyonel düşünerek değiştirmek, daha olumlu duygusal ve davranışsal tepkiler vermek ister misiniz?

Kara bulutlarla kaplı yağmurlu bir güne uyanıyorsunuz. Aynı kara bulutlar beyninizin içinde de dolaşıyor. Siz olaylara olumlu tarafından bakmak isterken, sabah aksiliklerle güne başlıyorsunuz. Kahvaltıya zamanınız olmadığından evden aceleyle çıkıyorsunuz ve trafik tahmin ettiğiniz gibi karmakarışık bir halde.

Arabayı park edip, hızlı bir şekilde kahveye diyetinizi bozduğunu düşünseniz de kruvasan eşlik ediyor. Çünkü, hızlıca toplantı salonuna geçtiniz. Sunumunuz var ve karşınızdaki müşterileriniz birçok fikri beğenmiyorlar. Sizi zorlayan önceki toplantıları düşündünüz ve omuzlarınız daha da aşağı düştü. Onlar bunu da beğenmeyecekler diye iç çektiniz. Zaten ben hiçbir şeyi başaramıyorum, hayat çok zor. Yetersizim ve işe yaramazın tekiyim.

Günlerdir sabahladığınız sunumu yapma vakti işte bugün.

Hızlıca atıştırıp, hemen toplantı salonuna geçtiniz. Aklınızdaki düşüncelerin birden farkına vardınız. O da ne?

Siz daha kısa bir süre önce öğrendiğiniz bir yöntemi uygulamak için kendinizi motive ediyordunuz. Birden frene bastınız, hemen bakış açınızı değiştirdiniz. Ortamın karanlık enerjisini aydınlatmak için ışığın seviyesini yükselttiniz, aynı beyninizin içi gibi… Çünkü, bu sunuma çok çalıştınız ve o hatalı düşünce kalıplarından kurtulmanız, hayatınızı daha yaşanabilir hale dönüştürüyor. Şimdi işe, hemen kendi düşüncelerinizi derleyip toplayıp, dip köşe temizlemekle başladınız. Sonra içinizi karartan gereksiz kalıpları çöpe attınız. Kolları sıvayıp kocaman bir gülümsemeyle misafirlerinizi karşıladınız. Yaşadığınız olaylara karşı bakış açınızı rasyonel düşünerek değiştirmek, daha olumlu duygusal ve davranışsal tepkiler vermek ister misiniz?

Bakış açınızı nasıl değiştirirsiniz?

David Burns, “İyi Hissetmek” adlı kitabında 10 bilişsel çarpıtmadan söz ediyor. Bilişsel çarpıtma, bir kişinin kendisi ve çevresi hakkında önyargılı düşüncelerini ifade ediyor. Bu hataları öğrendiğinizde, olaylara karşı bakış açınızı değiştirirken, düşüncelerinizin farkında olarak, daha rasyonel ve nesnel şekle çevirebilmeyi sağlamanızda yardımcı oluyor.

Bilişsel Çarpıtma Listesi

Bu listedeki düşünce yollarının farkına varmak birçok şeyi değiştiriyor. Bu yöntemi öğrendikten sonra, düşüncelerinizdeki çarpıtmalarda kendinizde veya çevrenizdeki sorunları kolaylıkla tespit edebilirsiniz.  Böylece, yeni düşünme becerileri kazanmanız mümkün olur.

1-Hep ya da Hiç Düşüncesi

Kişisel özelliklerinizi siyah ya da beyaz gibi uç noktalarda görmeniz anlamına geliyor. Hep ya da hiç düşüncesi, mükemmeliyetçiliğin temelini oluşturuyor. Herhangi bir yanlış ya da hata yaptığınızda; kendinizi başarısız, beceriksiz, yetersiz ve değersiz hissediyorsunuz. Olayları bu şekilde değerlendirmek ise, gerçek dışı bir durum. Hayatta “mutlak” yok. Eğer performansınız mükemmelin altındaysa kendinizi tamamen başarısız bulursunuz. Bu algısal yanlışlığın teknik adı “kutupsal düşünme”dir. Her şeyi siyah-beyaz olarak görürsünüz ve griler yoktur.

2-Aşırı Genelleme

Tek bir olumsuzluğu hiç bitmeyecek bir başarısızlık olarak görürsünüz. Olaylar hep tatsız olduğundan, kendinizi üzgün hissedersiniz. Depresyon geçirmekte olan satış görevlisi bir adam, arabasının camındaki kuş pisliğini görüp, “Bu da benim şansım. Kuşlar hep benim camımı buluyor” demişti. Geçmişi sorguladığımda ise, yirmi yıldır yaptığı seyahatlerde, bunun dışında camına kuş pislediğini anımsamadı.

3-Zihinsel Filtre

Bir olaydaki olumsuz bir ayrıntının üzerinde odaklanarak bütün olayın olumsuzmuş gibi algılanmasıdır. Gerçeğe bakışınız, bir damla mürekkebin tüm şişedeki suyu bulandırması gibi kararır. Depresyondayken, olumlu olan her şeyi filtreleyen bir gözlük takmış gibi olursunuz. Bilincinize takılan her şey olumsuzdur. Bu “zihinsel filtre”nin farkında olmadığınız için her şeyin olumsuz olduğuna karar verirsiniz. Bu işlemin teknik adı “seçici odaklanma”dır. Sizi gereksiz bir acıya sürükleyen kötü bir huydur.

4-Olumluyu Geçersiz Kılmak

Olumlu olayların şu ya da bu nedenlerden “sayılmaz” olmasında ısrar edersiniz. Böylece günlük hayatınızla ters düşen olumsuz düşünceye kapılırsınız.  Olumluyu geçersiz kılmak, bilişsel çarpıtmaların en yıkıcı türüdür. Olumsuz bir deneyim yaşadığınızda “İşte bu, hep düşündüğüm şeyi kanıtlıyor” sonucuna varırsınız. Tersine, olumlu bir olayda, “Bu bir rastlantıydı. Sayılmaz” dersiniz. Bu eğiliminiz için ödediğiniz bedel yoğun bir acı ve olan güzel şeylerin değerini bilememektir. Bu tür bilişsel çarpıtma yaygın olarak görülmekte ve bazı ağır ve dirençli depresyon tiplerinin temeli olabilmektedir.

6-Sonuçlara Atlamak

Vardığınız sonucu destekleyecek kesin kanıtlar olmamasına rağmen olumsuz bir değerlendirme yaparsınız.

§  Akıl okumak: Başka insanların sizi aşağıladığını varsayar buna da öylesine ikna olursunuz ki, araştırma gereği bile duymazsınız.

§  Falcılık: Elinizde sadece acı haber veren sihirli bir küreniz olmasına benzer. Kötü bir şey olacağını düşünüp, gerçekçi olmamasına rağmen bu tahmini doğru kabul etmektir.

Diyelim ki, telefon ettiğiniz arkadaşınız uygun bir zaman içinde size geri dönmedi. Arkadaşınızın mesajı aldığını ama sizi geri arayacak kadar önemsemediğini düşündünüz ve üzüldünüz. Çarpıtmanız? Zihin okumak. Öfkelendiniz ve tekrar aramak istemediniz. Çünkü kendi kendinize “Tekrar ararsam altta kalmış olurum. Kendimi aptal durumuna düşürürüm” dediniz. Bu olumsuz varsayımlardan ötürü (falcılık yapmak) dışlanmış hissederek arkadaşınızla karşılaşabileceğiniz ortamlardan kaçındınız ve üç hafta sonra aslında arkadaşınızın mesajı almadığını öğrendiniz. Bütün bu sıkıntının kendi kendinize yarattığınız bir saçmalıktan ibaret olduğu ortaya çıktı. Zihinsel sihrinizin bir başka acı veren ürünü!

7-Aşırı Büyütme (Felaketleştirme) ya da Küçültme

Büyütme genellikle kendi hatalarınıza, korkularınıza ya da kusurlarınıza bakıp çok önemliymiş gibi büyüttüğünüzde olur; “Aman Tanrım! Hata yaptım. Ne korkunç! Ne felaket! Herkese yayılacak bu ve rezil olacağım!” Hatalarımıza dürbünün onları kocaman, dev gibi gösteren tarafından bakarsınız. Bu, aynı zamanda “felaketleştirme”dir. Çünkü gündelik olumsuz olayları kabusa çevirirsiniz. Başarılarınıza baktığınızda ise tersini yaparsınız; dürbünün her şeyi küçük gösteren, yanlış tarafından bakarsınız. Eğer kusurlarınızı büyütüp iyi taraflarınızı küçümserseniz, kendinizi aşağı hissedeceğiniz kesindir. Ama sorun sizde değil, gözlerinizdeki o aptal lenslerdedir.

8-Duygusal Kararlar

Duygularınızı gerçeğin kanıtı gibi algılarsınız. Mantığınız, “Kendimi çok başarısız hissediyorum, o zaman ben başarısızım” şeklinde işlemektedir. Bu çeşit mantık yürütme yanıltıcıdır. Çünkü duygularınız düşüncelerinizi ve inançlarınızı yansıtmaktadır. Eğer bunlar çarpıtılmışsa ki genelde öyledir, duygularınızın bir geçerliliği olamaz. Duygusal mantık yürütmeye bazı örnekler “Suçlu hissediyorum. Kötü bir şey yapmış olmalıyım”, “Bunalıyorum ve çok umutsuzum. Sorunlarımın çözümü mümkün değil”, “Kendimi yetersiz hissediyorum. İşe yaramazın tekiyim”, “Hiç havamda değilim. Gidip yatmalıyım” ya da “Sana kızgınım. Bu senin ahlaksızca davrandığını ve benden yararlanmaya çalıştığını gösterir.”

Duygulara göre mantık yürütme, neredeyse bütün depresyonlarda rol oynar. Her şey size çok olumsuz geldiği için gerçekten de öyle olduklarını varsayarsınız. Duygularınızı yaratan düşüncelerinizin geçerliliğini sorgulamak aklınıza bile gelmez. Sonuç olarak, olumsuz düşüncelerinizin davranışlarınızı etkilemesine izin vermişsinizdir.

9-“-meli -malı” Cümleler

Kendinizi “Şunu da yapmalıyım”, “Bunu da bitirmeliyim” diye motive etmeye çalışırsınız. Bu fikirler sizde baskı yaratır ve öfkelendirir. Ama tam tersine, ilgisiz ve isteksiz kalıverirsiniz. Başkalarına “-meli -malı” ifadeleri yakıştırdığınız zaman, genellikle endişeli hissedersiniz.  İlk terapi seansına acil bir vakadan dolayı beş dakika geç kaldığım yeni hastam, “Bu kadar benmerkezci ve düşüncesiz olmamalı. Vaktinde gelmeli” diye düşünmüştü. Bu fikir hırçın bir tutum içine sokarak ve öfke hissetmesine yol açmıştı. -meli -malı cümleleri günlük yaşamınızda birçok gereksiz karışıklığa yol açar. Davranışlarınız standartlarınızın altına düştüğünde, -meli -malı’larınız utanç ve suçluluk yaratır.

§  Etiketleme

Hatalarımıza dayanarak kendinizi tamamen olumsuz bir şekilde yargılamanızdır. Aşırı genellemenin ilerlemiş şeklidir. Arkasında yatan felsefe ise, “Kişinin ölçüsü, yaptığı hatalardır” savıdır. Etiketleme, sadece yıkıcı değil mantıksızdır da. Birey olarak siz, yaptığınız tek bir şeyle ölçülemezsiniz. Hayatınız karmaşık ve sürekli değişen bir düşünceler, duygular ve hareketler akışıdır. Başka bir deyişle bir heykelden çok bir nehirsiniz. Başkalarını etiketlediğinizde, şimşekleri üzerinize çekersiniz. Çok rastlanılan bir örnek, arada bir hırçın gördüğü sekreterini “geçimsiz kadın” diye nitelendiren patrondur. Bu etiket yüzünden, kıza hep kızgınlık besler ve onu eleştirmek için hiçbir fırsatı kaçırmaz. Kız da karşılığında patronunu “duyarsız, maço” diye etiketlemiştir ve her fırsatta hakkında şikayet eder. Böylece, diğerinin değersizliğine bir kanıt gibi, birbirlerinin kusurları ve zayıflıklarına odaklanır şekilde elleri sürekli birbirlerinin boğazındadır.

10-Kişiselleştirme

Bu çarpıtma, suçun anasıdır! Hiçbir nedene dayanmadan olumsuz bir olayın sorumluluğunu üstlenirsiniz. Kendinizce hiçbir sorumluluğunuz olmamasına rağmen, olanların sizin suçunuz olduğu ve yetersizliğinizi yansıttığı sonucuna varırsınız. Örneğin bir anne, çocuğunun karnesine baktığında, öğretmenden çocuğunun yeterince çalışmadığına ilişkin bir not görür ve hemen kararını verir; “Ben kötü bir anneyim. Bu benim başarısız bir anne olduğumu gösterir.” Kişiselleştirme, karşısında sizi çaresiz bırakan bir suçluluk hissettirir. Bütün dünyayı sırtınızda taşıdığınızı hissettiren hareketsizleştirici ve ağır bir sorumluluğun altında acı çekersiniz.

İletişim savaşlarından kendinizi koruyun

Şimdi düşünce hatalarını öğrendiğinize göre, bundan sonraki süreçte kendinizi tartmalı ve bu hatalardan birini yaptığınızı fark ettiğiniz anda frene basmalısınız. Kendinizi düşüncelerinizle hırpalamak ve dövmekten vazgeçin. Duygularınızı ifade ederken, kullandığınız dil de çok önem taşıyor. Bu nokta da tartışmaların birçoğu aslında kullanılan dilin hatalı olmasından ve tarafların birbirini yanlış anlamasından kaynaklanıyor. Yanlış düşünce şekli, olumsuz duyguları doğuruyor ve sizin hatalı davranış sergilemenize neden oluyor. Bu da iletişim savaşlarının başlamasına yol açıyor. Çarpıtılmış düşünceleri fark edip yerlerine doğru düşünceleri koyduğunuzda, aslında hayat daha güzel hale dönüşüyor.

Hikâyeye dönersek…

Eğer bu sunumu başaramazsa dünyanın sonu olmadığını bilerek içten bir şekilde güler yüzle karşıladığı misafirleriyle kısa ve içten bir sohbetten sonra sunumunu yaptı. Anlattıklarını kanıtlarıyla ve öngörülebilir tahminlere göre olabilecek riskleri de ekleyerek anlattı. Belirlediği strateji metotlarıyla çözüm yollarını da sundu. Bu süreçte arada espriler yapıp, sunuma gülüşmeler eşlik ederek keyifli bir toplantı haline dönüştü. Müşterileri projeyi beğendiklerini söyleyerek, hazırlıklarına başlamasını istediler. İmzalar atıldı ve ofisten mutlu şekilde ayrıldılar.

https://www.medikalnews.com/iletisim-savaslarinin-nedeni-belki-de-dusunce-seklinizdir/

                                  YARIN EĞİTİM WEBİNARIM VAR             I HAVE AN EDUCATİONAL WEBINAR TOMORROW Yarın 21.00'da Konya Kar...