ÇIKARCILIĞIN GÖLGESİNDE KAYBOLAN İNSANLIK – NİL GÜREL
İnsanın İnsana Yabancılaşması: Çıkarcı Dönem
YİTİRİLEN DEĞERLERİN, DUYGULARIN ADI: ÇIKARCILIK
Günümüz ilişkilerine bakıldığında artık çoğu değerin
anlamını yitirdiğini görmekteyiz. Ne eski aşklar var ne saygı ne de sevgi.
Hatta bu durum aile ilişkilerine bile sirayet etmiş durumda. Para, hırs, güç,
gösteriş v.s. ve bunların tutkalı ise çıkar ilişkileri. Kimde para, hırs, statü
varsa en sevilesi o olmalı. Veya arkadaşlık demek çıkar demek. Para, statü v.s
kalmasa arkadaşlık da biter. Hele hele işi düştüğü zaman arayanlar yok mu..
Sadece arkadaşlar mı? Aile bireyleri bile böyle olmuş. Aramaz sormaz günlerce,
bir gün bir şey istemek için arar. İstediği bir şeyi veremeyince sırt
çeviriverir akrabasına hatta annesine, babasına bile. Bir çoğumuz duygudan
yoksun bu durumları yaşıyor olmalıyız. Sonuç olarak “hakiki insan”
empatik yeteneği yüksek, duygulara değer veren “ulvi insandır”. Ama ne
yazık ki günümüzde ulvi insanların sayısı da hızla azalıyor.
İşte bu içler acısı durumu gerek dilbilimsel gerek bilimsel
gerek dini ve din felsefesi boyutlarıyla derinlemesine analiz etmek istedim.
İlk olarak çıkar nedir ve çıkarcılık nedir ona bakalım.
Çıkarcı Kelimesinin Dilbilimsel Anlamı Nedir? Çıkarcılık
Ne Anlama Gelir?
Türk Dil Kurumu Sözlüğünde çıkarcı; “Yalnız kendi çıkarını düşünen, çıkarını
kollayan(kimse), çıkar sever, menfaatçi, menfaat düşkünü, menfaatperest,
menfaatperver, menfaattar” anlamına gelmektedir. Bir kimseden salt kazanç elde
etmek için kurulan ilişki biçimini ise “çıkarcılık” olarak adlandırabiliriz.
Kuramsal Yaklaşımda Çıkarcılık Nedir?
Kuramsal yaklaşımda çıkarcılığın ne olduğunu anlayabilmek için örgütsel
davranış kuram ve yaklaşımlarını ve ayrıca iktisat tarihini incelemek gerekir.
Örgütsel davranış bilimine bakıldığında ve iktisat tarihi incelendiğinde
çıkarcılığın teorisi dendiğinde akla gelen İtalyan düşünür ve
politikacı Niccolo Machiavelli’dir. “Amaca ulaşmak için her yol
mübahtır” düşüncesinin fikir babasıdır kendisi. Örgütsel çatışma kuramları
incelendiğinde ve ayrıca insan kaynaklarına bakıldığında da bu düşünce tarzının
sorunların temel taşı olduğu görülecektir. İnsani yaklaşımlar yerine rekabetçi
kapitalist sistemin dönmesine hizmet eden, çalışanları düşünmeyen bir
yaklaşımın sonuçları verimsizliğe, tükenmişlik sendromuna ve hatta çalışanın
fiziksel sağlığının bozulmasına bile yol açabilmektedir (İyem, C. 2015 ve Özsoy
F.H., 2017).
Çıkarcılığın Dini Boyutu ve Din Felsefesi Bağlamında
Analizi
Aslında tüm bunların nedenini düşündüğümüzde asıl yoksunluğun inanç
yoksunluğu olduğunu görebiliriz. Çünkü İslamiyet’te “ben”
yoktur “biz” vardır. Allah’ın nezdinde düşünülürse, “takva sahibi
olmak” ile “bencil” olmak taban tabana zıttır. Çıkarcı insan en
temelde “bencil” insandır. Oysaki nefsin mertebeleri yükseldikçe şahsi
menfaatler azalmakta ve en son makamda insan, bir “hiç” e
dönüşmektedir. Her şeyi Allah için yapan ve her şeyin Allah’ın dilemesiyle
olduğunu ve bu dünyanın imtihan dünyası olduğunu idrak eden “akıllı ve ulvi
insan” tüm menfaatlerden de arınmış olacaktır.
Konu dini bilgiye (ilahiyat ilmine) ve din felsefesine
dayanarak irdelenecek olursa sahih kaynaklara bakmak uygun olacaktır. Bu
noktada şüphesiz ki en güvenilir kaynak Kuran-ı Kerimdir. Kuran-ı
Kerim’deki ayetlere bakıldığında çıkarcılık karşımıza iki bağlamda
çıkmaktadır: İnsanlar arasındaki çıkar ilişkileri, Allah
ile kul arasındaki çıkar ilişkileri.
İşte bu bağlamda bazı örnekler:
“Biz göğü, yeri ve bunların arasında bulunan şeyleri boşuna, gayesiz ve
insanlar Allah’ın emrini bırakıp kendi arzularına göre davranabilsinler diye
yaratmadık. Böyle bir düşünce inkarcıların zannından ibarettir. Girecekleri
cehennem ateşinden dolayı vay haline o kafirlerin!” (Sad Suresi 38(27.Ayet)
“Size verilen her şey ancak dünya hayatının gelip geçici menfaatidir. Allah
katındaki nimetler ise inanıp yalnızca Rablerine güvenip dayananlar için her
bakımdan daha hayırlı ve daha devamlıdır” (Şura Suresi\36.Ayet)
“İnsanın başına bir sıkıntı geldi mi Rabbine yönelip O’na yalvarır, sonra Rabbi
ona katından bir nimet verince, daha önce ona yalvardığını unutup yolundan
saptırmak için Allah’a eşler koşmaya başlar. De ki ona “İnkarcı tutumunla biraz
eğlenedur bakalım! Gerçek şu ki sen ateşi boylayacaklardan birisin! ((Zümer
Suresi\8. Ayet)
Çok daha derin düşünülürse çıkarcı insan, Allah’ın emrini
bırakıp kendi arzularına kapılıp giden bir profil teşkil etmektedir. Allah’a
sırtını dönebildiği gibi Allah’ın yarattığı kullara da sırtını dönüp kul
hakkına girebilmektedir.
Ne Yapmalı?
Bu özelliklere sahip insanları fark ettiğimizde Allah’ın nezdinde
onlardan uzaklaşmak onlara verilecek en güzel cevap olacaktır. Çünkü fedakarlığın
bir derecesi vardır ki bu da Allah’ın ekseninde olmalıdır. Rabbimiz,
bize emanet ettiği bu bedene sahip çıkmamızı ister. Esas ruh vardır,
beden onun kılıfıdır. Yani ruhumuzu da yıpratmayacak şekilde fedakar
olmalıyız ki Allah’ı unutarak insan için bu kadar fedakar olmak doğru değildir.
Yani fedakarlığın derecesini de İslamiyet aslında uygun bir şekilde
çizmiştir. Kişi bu eksende yaşadığında tekamülünü tamamlama yolunda
devam edecektir.
Bu noktada fedakar kişi çıkarcı insan tarafından sömürülmeye
dur dediğinde “ben” demiş olmuyor mu diye soracak olursanız; fedakar kişi “biz”
diyor fakat bu, başkalarını Allah’ın önüne koymaya varırsa, hakiki anlamdaki
“biz” yok olup “fedakarlık” şirke dönüşmeye ve kişinin kendisini de olumsuz
etkilemeye başlıyor. Artık o, hakiki fedakarlıktan çıkıyor. Kula köle olmaya
varıyor. İslam’da, tasavvufta var olan “biz”, her şeyde Rabbi görmek ve
insanları da O’nun yarattıkları olarak düşünmek, kendisi de herkesi onun
nezdinde “biz” olarak görmektir. Ameller de bu düşünce sisteminin
yansımalarıdır.
YAZAR: NİL GÜREL
Bağımsız Akademisyen, Araştırmacı Yazar, Serbest Öğretim Görevlisi
Not: Yazım euhaber.com tarafından yayına alınmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder